
2000 yıl önce Thames Nehri kenarında kurulmuş.Turizm acenteleri tarafından dünyada görülmesi gereken başlıca şehirler arasında.Her geçen gün Orta Avrupa ve Asya ülkelerinden göç almasıyla iyice kozmopolitleşmesi olumsuz nitelendirilse de bu durum İngilizlerin oldukça zayıf olan mutfak kültürlerine inanılmaz katkılar yapmakta.
Bu şehre olan tutkumun sebepleri çok ama bahsettiğim yeme içme renkliliği en çok etkilendiğim yönü.Siz de benim gibi gittiğiniz şehrin yerel lezzetleri peşinde koşuyor,yemek kitaplarını alıyor,marketlerde sos,tuz,peynir,meyve ve diğer bir çok malzemeler karşısında saatler harcıyor,farklı restoran ve kafelerdeki yiyecekleri tatmadan geçemiyorsanız bu yazı tam size göre.İşte size program;

2.GÜN:Kahvaltıdan sonra Tower Hill metro istasyonunda inip Borough Market'e(Stoney Street SE1)gidinBurası bir pazar yeri.ama ne pazar.Fransız,Alman,İskoç,İtalyan satıcılar kendi yöresel sebze ve meyvelerini,peynirlerini içeceklerini satıyor.Dilerseniz hazır yemek de var.Hindiburger önünde uzun kuyruklar oluyor.Ya o yakışıklı İtalyan şarkütericinin önünde kuyruk olan genç kızlara ne demeli.Bir o peynirden bir bu mezeden tadıp uzun süre oyalanmalarını seyretmek ayrı bir eğlence.Karnınızı doyurduysanız İngilterenin süt ürünleri markezi Cornwall'dan gelen dondurmacıdan değişik çeşitler deneyebilirsiniz.Güllü karabiberli olanı ben sevdim.Akşam için ise eğer baharat seviyor ve değişik bir lezzet arıyorsanız Size Hint Mutfağı tavsiye edebilirim.Mekanın adı Masala Zone.Mutlaka deneyin derim.Kocaman tepsilerde herşeyden biraz getirdikleri set menüleri var.Siz sadece et mi tavuk mu deniz ürünü mü onu seçiyorsunuz.Hint restoranında yemek alışık olmayanlar için biraz riskli olabilir.Bu restoran çok şubeli bir zincir ama ben hep sevdiğim ve gezmekten hiç bıkmadığım Carnaby Street de olanı tercih ediyorum.Açık mutfağı ile gayet temiz bir yer.Hiç sorun yaşamadım.Ayrıca fiyatları gayet uygun.Baharata acıya ve değişik mutfaklara alışık olanlar için ise bir tık ileriye gidip Brick Lane semtindeki onlarca Hint restoranından Sheeraz'ı tavsiye edebilirim.Burada lezzet de bir tık üstte fiyatlar makul semt biraz doğuda (demek oluyor ki biraz daha çok doğulu )Ama acı baharat çılgını oluyorsunuz denemek serbest.Her halükarda yemeğin üstüne tatlı yerine bir fincan taze nane çayı için.Hazım ve hararete iyi geliyor.
3.GÜN.Öğle yemeği için bir tavsiyem de bizim deyimimzle börek.Eskiden Greenwich semtinde tipik bir İngiliz börekçisi vardı.(The Old Pie House)Şimdilerde büyük tren garları ve şehrin bazı tıristik bölgelerindeki kiosklarda rahatlıkla bulabileceğiniz steak and kidney(böbrek ve biftek)tavuk ve mantar(chicken mushroom)çeşitleri bu eski börekçide mükemmel yapılır ve sunulurdu.Üstüne de sıcak elmalı pie ve vanilyalı dondurma yendi mi keyfinize diyecek olmazdı.Maalesef şimdilerde yerinde Mc Donalds var.Ama yine de bu böreklerden bu şehre gelmişken tatmadan dönülmemeli.The Cornwall Pasty and Co adlı kiosklarda 4 pounda ayaküstü sıcak börek yiyebilirsiniz.Fakat dikkat oldukça doyurucu ama pek de hafif sayılmaz. Johnny Depp ve Lisa Bonham Carter'ın Sweeney Todd filmini seyrettiyseniz bu börekleri yerken mutlaka hatırlıyor ve 1 saniyelik yaşadığınız tereddüt sonradan sizi kendi kendinize güldürüyor.Bu kadar tarihi tatdan sonra biraz da şehrin modern yüzünü görmekte fayda var.Westfield alışveriş merkezinde lüx markaların vitrinlerini turlayıp belki de çok istediğiniz nadide bir parçayla kendinizi ödüllendirebilirisiniz.Börekler size göre değilse ve açsanız restoranlar caddesineki bir çok seçenekten birini değerlendirebilirsiniz.Alışveriş merkezinin en üst katındaki food courtta ortadaki tapas bar hafif atıştırmalar için ideal.Akşam için tercihinizi modern İngiliz mutfağından yana kullanın.Eşimle bu restoranı tesadüfen keşfettik.(Dean Street Town House/69-71 Dean Street WID London)Ortam harika.Çok kalabalık en az bir saat sıra bekliyorsunuz ama değer.Restoranın iç tarafında daha eski tarzda döşenmiş bölümde şöminenin yanındaki masada oturun.Menü sade ama yemeklerin sunumu iddialı lezzet ise 10 numara.Yemeklerin hepsi damak çatlatan türden.Zevkinize uygun seçimleri denedikten sonra bir tatlı tavsiyem olacak.Summer Puding.Bu tatlı bizde bilinenin aksine sütlü bir muhallebi değil özel kaplarında buharda pişirilen ve sıcak yenen bir tür ıslak kek.Summer puding ise orman meyveleriyle yapılmış ve yanında bir top ekşi kremayla sunulan bir çeşidi.Daha önce denemiş olduğum için rahatlıkla söyleyebilirim ki burada servis edilen sunumuyla da lezzetiyle de tam bir başyapıt.
4.GÜN;Tatilin son günü bugün.Eğer uygunsa geç uçakla dönün.İngiliz kahvaltısı servis eden birçok kafe var.Herhangi birine girebilirsiniz.Bana sabah sabah kurufasulye, kızartılmış domates ve domuz hiç cazip gelmiyor.Bunun yerine Chiswick Brasserie de harika kahvaltı tabaklarından biri denenebilir ya da daha kırsala kayabilirim diyorsanız Kew Gardens metro istasyonundan çıkınca hemen sağdaki güzel kafede sadece kızarmış enfes mantar ve domateslerin de tadına bakılabilir.Adını şimdi hatırlamıyorum ama köşede ve en dolu olanı.Çok sakin bir semt ve muhteşem botanik bahçesi de 1-2 saat gezince insanda negatif enerjiyi silip atıyor,yolculuk öncesi hoş bir deneyim olabilir.Ayrıca bizler için şaşırtıcı olsa da içerde insanlar gayet medenice piknik yapabiliyorlar ya da bir ressam şövalyesiyle güllerin arasına kurulup resim yapabiliyor.Ben yine hafif bir kahvaltıyla geçiştiririm diyorsanız öğle yemeği için çok farklı bir semte biraz kuzeye çıkmanızı tavsiye ederim.Burası tipik bir İtalyan pizzacısı.Restoranın ortasında duran kocaman taş fırında pişiriyorlar olağanüstü pizzalarını.Müşterilerini kapıda karşılayan genç bir İtalyan işletiyor burayı.Çok konuşkan çok misafirperver.Sizi yerinize kadar eşlik etmeden (tabi bulabilirseniz)hatrınızı sormadan bırakmıyor.Pizzalar da nefis olunca buradan keyifle ayrılıyorsunuz.
Artık işin zor kısmı bu kadar güzellikten sonra oldukça meşakkatli geri dönüş yoluna geçmek.Toplanacaksınız yola revan olacaksınız aranacaksınız tartılacaksınız sorulacaksınız üstüne 3.5 saat uçacaksınız.Olsun yine gelirsiniz sağlıkla sıhhatle iyi günlerde.Hem yarın memleketin mis gibi peyniri 3 günde özlenen demli çayı simidi,tatlısı, tuzlusu sizi bekliyor.Bunun da kıymetini bilmek gerek öyle değil mi?
Gezin,tozun,yiyin,için ama tekrar evinize dönün dileklerimle şimdilik hoşçakalın.
NOT;Bu yazı 2011 tarihli Kırmızı Dergisi Şehir eki 9. sayısında yayınlanan Dünya Mutfaklarının Başkenti Londra isimli yazımın güncellenmiş halidir.Bu dergiyi çıkaran sevgili arkadaşım Leyla ve uzun zamandır göremediğim sevgili Seda'ya sevgilerimi yolluyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder